Edirne Eskikadın Köyü: İnsan, Sanat ve Felsefe Atölyeleri

25–30 Ağustos 2025 tarihleri arasında Edirne’nin Meriç ilçesine bağlı Eskikadın Köyü’nde düzenlenen Uygulamalı Felsefe Derneği Kampı, felsefe ile sanatı, gündelik yaşamla düşünsel sorgulamayı buluşturan bir buluşma oldu. Nüfusu yaklaşık 370 kişi olan köy, Edirne merkezine 11 kilometre, Kapıkule yoluna kısa bir mesafede yer alıyor. Tarihi kayıtlarda “Kademköy” adıyla anılan Eskikadın, tarımsal üretim ve kırsal yaşamın hâlâ canlı biçimde sürdüğü küçük bir yerleşim. Doğal çevresi, sakin atmosferi ve yerel halkın samimiyetiyle kamp için elverişli bir mekân sundu.

Bu yılki etkinlik, Edirne Belediyesi, Eskikadın Köyü Muhtarlığı ve Tuna & Art Academy işbirliğiyle hayata geçirildi. Ortak çabalar, kampın yalnızca düşünsel ve sanatsal bir program olmanın ötesinde, yerel yönetim ve topluluk desteğiyle güçlenen bir paylaşım alanı haline gelmesini sağladı.

Kamp boyunca farklı disiplinlerden akademisyenler, sanatçılar ve katılımcılar bir araya gelerek özgürlük, etik, aşk, tarih ve tüketim kültürü gibi felsefi temaları tartıştılar; tiyatro, müzik, şiir, nefes çalışmaları ve drama atölyelerinde deneyimlediler. Katılımcılar yalnızca dinleyici olmadılar; sahneye çıkıp tartıştılar, ürettiler, birlikte düşündüler. Her gün farklı içeriklerle zenginleşen program, kimi zaman teorik sunumlarla derinleşti, kimi zaman da atölyeler aracılığıyla felsefenin bedende, seste ve eylemde sınanmasına imkân verdi.

Eskikadın Köyü’nün doğal ve kültürel atmosferi, Edirne Belediyesi ve yerel paydaşların desteğiyle birleşince, bu buluşma felsefeyi akademik sınırların ötesine taşıyarak yaşamın içinde yeniden düşünmenin ve paylaşmanın anlamlı bir örneği haline geldi.

25 Ağustos 2025 Pazartesi günü kampın ilk tam programı yoğun ve zengin içeriklerle başladı. Sabah saatlerinde Can Karaböcek’in “Çağdaş Türk Düşüncesinde Muhafazakârlık” başlıklı sunumuyla felsefi bir yolculuğa çıktık. Türkiye düşünce geleneğinde muhafazakârlığın farklı yönleri tartışılırken katılımcılar, güncel toplumsal ve siyasal bağlamlara dair yeni perspektifler kazandılar. Ardından Erdoğan Eğmen’in yönettiği Şiir Atölyesi ile kelimelerin çağrıştırdığı anlamları yeniden keşfettik; şiirin hem bireysel duyarlılığı hem de ortak deneyimi besleyen yaratıcı gücü öne çıktı.

Günün ilerleyen saatlerinde Şahver Yeşil’in rehberliğinde gerçekleştirilen “Doğru Nefes ve Diyafram Nefesi” çalışmalarıyla bedenin ve zihnin uyumunu hissettik. Nefesin kontrolü üzerinden odaklanma, rahatlama ve içsel dengeyi kurma pratikleri deneyimlendi. Programın dikkat çeken anlarından biri de Erdoğan Eğmen ile S. Hakan Coşkuntuna’nın gerçekleştirdiği eskrim düellosu oldu. Bu karşılaşma, sporun disiplinini ve estetik yönünü öne çıkarırken, aynı zamanda kampın felsefi tartışmalarına dinamizm ve canlılık katan bir gösteri niteliği taşıdı.

Akşamüstü ise S. Hakan Coşkuntuna’nın yürüttüğü “Oyunculuk Eğitimi ve Koreografi” oturumuyla sahnenin ritmi ve hareketin yaratıcılığı üzerine yoğunlaştık. Katılımcılar, bedenin ifade olanaklarını keşfederek özgürleşmenin sahne aracılığıyla nasıl mümkün olabileceğini gördüler.

Böylece kampın ilk günü, felsefi bir tartışmadan şiirle açılan duyarlılığa, nefes çalışmasıyla kurulan dengeye, eskrim düellosuyla deneyimlenen estetik karşılaşmaya ve oyunculukla hissedilen sahne özgürlüğüne uzanan geniş bir yelpazeyi katılımcılara sundu.

26 Ağustos 2025 Salı günü kampın açılış oturumları özgürlük temasına odaklandı. Ahmet Er ve Murat Berkay Özbek, özgürlüğü varoluşçuluk ve yapay zekâ tartışmaları üzerinden ele aldılar. Varoluşçulukta özgürlüğün bireyin kendi anlamını kurma sorumluluğu olarak anlaşılması, yapay zekâ örneğinde davranışların algoritmik belirlenebilirliğiyle karşılaştırıldı. Aziz Ardıç tartışmaya siyasal bir boyut kazandırarak özgürlüğün toplumsal bağlamını gündeme getirdi. David Hume’un çağrışım teorisine yaptığı göndermeler, özgürlüğün yalnızca bireysel bir kudret değil, toplumsal ilişkiler ve siyasal düzen içinde yeniden üretilen bir imkân olarak düşünülmesine kapı araladı. Bu oturum, kampın teorik zeminini kuran ve katılımcıları bireysel olduğu kadar kolektif düzeyde de özgürlük sorununa odaklayan bir başlangıç oldu.

Günün devamında S. Hakan Coşkuntuna’nın yürüttüğü oyunculuk ve koreografi atölyesinde hareketin ve ritmin ifade olanakları üzerinde duruldu. Katılımcılar, bedenin düşünceyi açığa çıkaran bir araç olduğunu deneyimleyerek sahnede özgürlüğün disiplinle birleştiği noktaları keşfettiler. Ardından Cengiz Çakmak’ın “Felsefe, İnsan ve Aşk” başlıklı konuşması, aşk temasını mitoloji ve politik felsefe üzerinden ele aldı. Çakmak, özellikle Eros figürünü merkeze alarak aşkın yalnızca bireysel bir duygu değil, insanı ötekiyle karşılaştıran ve toplumsal düzeni sorgulatan kurucu bir güç olduğunu vurguladı. Mitolojik anlatılarda Eros’un hem yaratıcı hem yıkıcı boyutlarına dikkat çekerek, aşkın politik olanla kesiştiği noktaları tartışmaya açtı. Bu yaklaşım, aşkı yalnızca bireysel bir deneyim değil, sorumluluk, karşılıklılık ve toplumsal bağların yeniden kurulmasına imkân veren bir kavrayış olarak görünür kıldı.

Akşamüstü Bülent Örs’ün ney ve makam çalışmasıyla sesin, nefesin ve ölçünün anlamları gündeme geldi. Katılımcılar, makamların inceliklerini dinlerken disiplinin özgürlükle nasıl iç içe geçtiğini fark ettiler. Günün kapanışında Veli Kişioğlu’nun drama atölyesiyle sahne geçişleri, grup çalışmaları ve rol üzerine uygulamalar yapıldı. Drama, rol üstlenmenin yalnızca bireysel bir ifade değil, kolektif bir deneyim olarak yaşanabileceğini ortaya koydu.

26 Ağustos, özgürlüğün bireysel irade, toplumsal bağ ve sanatsal ifade arasında nasıl farklı biçimlerde kurulabileceğini gösteren, düşünceyle pratiği iç içe geçiren bir gün oldu.

27 Ağustos 2025 Çarşamba günü kamp, sakin ve samimi bir başlangıçla açıldı. Sabah köy sakinleriyle birlikte yapılan kahvaltı, katılımcıların yalnızca akademik bir programın parçası değil, aynı zamanda bir topluluğun misafiri olduklarını hissettirdi. Bu buluşma, kampın ilerleyen saatlerindeki yoğun program için hem sosyal hem de kültürel bir zemin oluşturdu.

Kahvaltının ardından Elife Kılıç’ın yürüttüğü Felsefi Danışmanlık Atölyesi, katılımcıları düşüncelerini kişisel deneyimlerle ilişkilendirmeye davet etti. Bu çalışma, felsefenin gündelik yaşamın sorunlarıyla buluşabileceğini gösterdi. Atölyede yöneltilen sorular, katılımcıların kendi kararlarını, alışkanlıklarını ve değerlerini yeniden gözden geçirmelerini sağladı. Felsefi danışmanlık, soyut teorilerden çok somut yaşam deneyimleri üzerinden ilerlediği için, katılımcılar kendilerini hem sorgulayıcı hem de paylaşımcı bir atmosferin içinde buldular.

Günün ilerleyen kısmında Cem Bursalı’nın yönettiği gösteri oyunculuğu ve stand-up çalışması sahneye farklı bir enerji taşıdı. Katılımcılar, mizahın düşünceyi nasıl keskinleştirdiğini, eleştiriyi nasıl görünür kıldığını deneyimlediler. Stand-up, bireysel anlatımın gücüyle felsefi bir sorgulamaya dönüştü; gündelik hayatın sıradan görünen yönleri sahnede abartılarak ya da tersyüz edilerek yeni bir anlam kazandı. Bu çalışma, felsefeyle sahnenin ortak noktasını bir kez daha açığa çıkardı: eleştirel mesafe ve yeniden düşünme gücü.

Akşam saatlerinde Ali Emre Kurulu’nun mini konserinde solo şarkılarla müzik, günün yoğun tartışmalarına ve sahne çalışmalarına bir soluk getirdi. Müziğin doğrudan duygulara dokunan tarafı, katılımcılar için hem dinlendirici hem de bütünleyici bir deneyim oldu. Günün finalinde ise Cem Bursalı’nın stand-up gösterisi kampın neşeli ve enerjik havasını pekiştirdi. Katılımcılar, düşünsel yoğunluğu mizahla dengelemenin, eleştirel sorgulamayla eğlenceli paylaşımı yan yana yaşamanın keyfini çıkardılar.

28 Ağustos 2025 Perşembe günü kamp programı, düşünsel yoğunluğu sanatsal deneyimlerle buluşturan zengin bir akışa sahipti. Sabah Elif Çetinkıran’ın yönettiği “Yetişkinlerle Felsefe Atölyesi (P4C)” ile katılımcılar, birlikte düşünmenin yöntemlerini deneyimlediler. Çocuklarla felsefe yaklaşımının yetişkinlere uyarlanmış bu versiyonunda, soruların gündelik yaşantıdan nasıl çıkabileceği ve bu soruların grup içinde nasıl yeni tartışma alanları açtığı üzerinde duruldu. Atölye, felsefi diyaloğun yalnızca teorik metinlerle değil, ortak merak ve sorgulamalarla beslendiğini gösterdi.

Öğleden önce Dilay Şahin’in “Müzik ve Esintiler” başlıklı sunumu, melodilerin düşünsel atmosferi nasıl dönüştürdüğünü hissettirdi. Katılımcılar, sesin ve ezginin yalnızca estetik bir deneyim olmadığını, aynı zamanda hatırlama, çağrıştırma ve paylaşma gücüyle felsefi bir boyut kazandığını deneyimlediler. Müzik, günün diğer oturumlarına da eşlik eden bir duygusal zemin oluşturdu.

Günün ilerleyen saatlerinde Mertol Akansu’nun “Antik Helen-İonya Tiyatrosu ve Günümüzdeki Felsefe Kesişmeleri” başlıklı konuşmasıyla tarihsel bir köprü kuruldu. Antik tiyatro, yalnızca bir sanat formu değil, aynı zamanda yurttaşlık, kamusal tartışma ve politik bilinç için bir okul olarak değerlendirildi. Katılımcılar, tiyatronun geçmişten bugüne taşıdığı felsefi mirası tartışarak, günümüz sahne deneyimlerinin hangi açılardan bu geleneğin izlerini sürdürdüğünü düşündüler.

Öğleden sonra S. Hakan Coşkuntuna’nın oturumu drama, felsefe, sosyoloji ve tiyatro arasındaki ortaklıkları görünür kıldı. Disiplinler arasındaki sınırların geçirgenliği, katılımcılara farklı alanlarda kullanılan kavramların ve yöntemlerin birbirini nasıl zenginleştirdiğini gösterdi. Bu çalışma, düşüncenin tek bir alana kapanmadığını, karşılaşmalarla çoğaldığını hatırlattı.

Günün kapanışı Mert Urdal’ın “Tiyatroda Değiştirme Gücü ve Temel Oyunculuk” atölyesiyle yapıldı. Katılımcılar, sahnede dönüşümün yalnızca bir rol değişimi değil, bakış açılarının, alışkanlıkların ve ifade biçimlerinin yeniden düzenlenmesi olduğunu deneyimlediler. Oyunculuk, bu anlamda yalnızca sahne pratiği değil, gündelik yaşamda özgürlüğün ve yaratıcılığın yeniden kurulabileceği bir alan olarak kavrandı.

28 Ağustos, antik tiyatrodan modern oyunculuk çalışmalarına, felsefi diyalogdan müziğin çağrışımlarına uzanan geniş bir yelpazeyi katılımcılara sundu. Gün, tarihle bugünü, düşünceyle sanatı buluşturan yoğun ve verimli bir deneyim olarak hafızalarda yer etti.

29 Ağustos 2025 Cuma günü kamp programı ahlak, tarih ve yaratıcı drama ekseninde ilerledi. Sabah oturumunda Nedim Yıldız, “Ahlak ve Görev Ötesi” başlıklı sunumuyla katılımcıları etik sorumluluğun sınırları üzerine düşündürdü. Görev duygusunun bireysel ve toplumsal bağlamda nasıl belirlendiği, insanın yalnızca yükümlülükleriyle değil, görev ötesi tutumlarıyla da değerlendirilebileceği tartışıldı. Bu çerçevede ahlak, yalnızca kurallara uymak değil, başkalarıyla ilişkilerde özveri ve sorumluluk alanlarını genişletmek olarak kavrandı.

Ardından Veli Kişioğlu’nun yönettiği “Antigone ve Ahlak – Yaratıcı Drama” oturumu, klasik bir metnin güncel etik sorunlarla nasıl ilişkilendirilebileceğini ortaya koydu. Antigone’nin bireysel vicdan ile kamusal otorite arasındaki çatışması, katılımcılar tarafından drama yöntemiyle yeniden canlandırıldı. Bu çalışma, antik tragedyanın yalnızca edebi bir eser değil, etik tartışmalar için hâlâ canlı bir kaynak olduğunu gösterdi.

Öğleden sonra Cem Tuysuz’un “Tarih Bilinci ve Trakya Tarihi” sunumu, kampın gerçekleştiği coğrafyanın kültürel ve tarihsel katmanlarını görünür kıldı. Katılımcılar, yaşadıkları mekânın geçmişiyle bağ kurarak tarihsel bilinçle felsefi düşüncenin nasıl iç içe geçebileceğini deneyimlediler. Trakya’nın yerel hikâyeleri, bölgesel kimlik ve toplumsal hafıza tartışmalarına açıldı.

Günün devamında Mert Urdal’ın “Yaratıcı Drama, Farkındalık ve Grup Dinamikleri” çalışmasıyla katılımcılar, sahne aracılığıyla hem bireysel farkındalıklarını sınadılar hem de grup içindeki ilişkilerin nasıl dönüştürücü bir deneyim yaratabileceğini gördüler. Drama, katılımcıları yalnızca bireysel ifade değil, kolektif üretim üzerinden de özgürleştiren bir alan sundu.

Akşam saatlerinde ise Edirne Belediye Başkanı Av. Filiz Gencan’ın katkılarıyla Edirne Meriç Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen yemek, kampın akademik ve sanatsal yoğunluğunu toplumsal bir buluşma havasıyla tamamladı. Bu buluşma, yerel yönetim desteğinin ve kamusal alanda felsefi etkinliklerin önemini hatırlatan bir işaret niteliği taşıdı.

29 Ağustos, etik ve tarih tartışmalarını sahne ve toplumsal deneyimle bir araya getiren, bireysel vicdanla kamusal sorumluluğun kesiştiği bir gün olarak hafızalara kazındı.

30 Ağustos 2025 Cumartesi günü kampın son günü, felsefi tartışmalar ile yaratıcı atölyelerin iç içe geçtiği ve genel bir değerlendirmeyle tamamlanan bir programla ilerledi. Sabah oturumunda Ali Sertan Beşer’in “Postmodern Dönemde Tüketim Kültürü ve Varoluş” başlıklı sunumu, günümüz dünyasında tüketim alışkanlıklarının bireysel varoluşu nasıl etkilediğini tartışmaya açtı. Katılımcılar, tüketimin yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, kimliklerin, değerlerin ve ilişkilerin şekillendiği kültürel bir alan olduğunu gördüler. Varoluşsal perspektiften bakıldığında tüketim, bireyin kendini ifade etme biçimiyle aynı zamanda yabancılaşma riskini de içinde barındıran bir deneyim olarak ele alındı.

Ardından S. Hakan Coşkuntuna, “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” başlıklı çalışmasıyla, gündelik hayatın sıradan pratiklerinde benliğin nasıl göründüğünü ve yeniden üretildiğini sorgulattı. Beden dili, davranış kalıpları ve toplumsal rollerde ortaya çıkan benlik sunumları, katılımcılar için felsefi bir çözümleme konusu haline geldi. Bu oturum, günlük yaşamın yüzeyinde sıradan görünen davranışların aslında derin bir kimlik ve özgürlük tartışmasına açıldığını gösterdi.

Öğleden sonra Umut Doğan’ın yürüttüğü “Mitos Drama Atölyesi: Troia’da Aşk ve Ölüm” ile “Çevresel Arkeoloji Atölyesi: Bakmak, Görmek ve Keşfetmek” çalışmaları, katılımcılara hem mitolojik hem de arkeolojik bir bakış açısı sundu. Troia anlatıları üzerinden aşk, ölüm ve kader temaları dramatik bir canlandırmayla deneyimlenirken, çevresel arkeoloji atölyesi doğayı ve mekânı dikkatle gözlemlemenin, felsefi düşüncenin de önemli bir parçası olabileceğini ortaya koydu.

Günün devamında Rasim Aşın’ın “Uygulamalı Çocuk Tiyatrosu Felsefesi” oturumu, tiyatronun pedagojik boyutunu öne çıkardı. Çocuklarla tiyatro deneyiminin yalnızca eğitsel değil, aynı zamanda felsefi bir içerim taşıdığı; oyun, rol ve yaratıcılığın çocuk dünyasında düşünmeyi ve ifade etmeyi nasıl geliştirdiği tartışıldı.

Kampın son bölümünde yapılan genel değerlendirme oturumu, geride kalan beş günün felsefi, sanatsal ve insani deneyimlerinin gözden geçirilmesine imkân verdi. Katılımcılar, yaşadıkları deneyimlerin yalnızca bilgi edinme değil, aynı zamanda birlikte düşünme ve üretme süreci olduğunu dile getirdiler.

30 Ağustos, tüketim kültürü, benlik, mitos, çevre ve tiyatro ekseninde yürüyen tartışmalarla kampın bütününü tamamlayan bir gün oldu. Program, felsefi düşüncenin gündelik yaşamla, sanatla ve toplumsal bağlarla nasıl kesişebileceğini bir kez daha göstererek sona erdi.


Uygulamalı Felsefe Derneği Kampı, 25–30 Ağustos 2025 tarihleri arasında gerçekleşen programıyla, felsefenin yalnızca akademik bir uğraş değil; sanat, müzik, tiyatro, şiir ve gündelik yaşamla buluştuğunda daha da zenginleşen bir deneyim alanı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Katılımcılar, özgürlükten etik sorunlara, mitolojiden çağdaş tartışmalara uzanan farklı temaları tartışırken aynı zamanda şiir atölyelerinde, nefes çalışmalarında, müzik ve drama etkinliklerinde kendilerini ifade etme fırsatı buldular. Ortaya çıkan canlı atmosfer, felsefenin düşünsel yoğunluğunu bedensel, sanatsal ve toplumsal deneyimlerle iç içe geçiren bir bütünlük sundu.

Etkinlik boyunca aldığımız geri bildirimler, bu buluşmanın katılımcılar için yalnızca bir öğrenme süreci değil, aynı zamanda unutulmaz bir paylaşım ve üretim zemini olduğunu gösterdi. Gerek içerik çeşitliliği gerekse sağlanan samimi ortam, felsefenin hayatın her alanında dönüştürücü bir güç olarak nasıl var olabileceğini gözler önüne serdi.

Elde edilen bu olumlu deneyim ve güçlü katılımcı ilgisi, kampın ilerleyen yıllarda da devam ettirilmesi yönünde bizlere ilham verdi. Uygulamalı Felsefe Derneği olarak önümüzdeki dönemlerde de benzer programlarla felsefeyi yaşamın kalbine taşıyan buluşmalar düzenlemeye devam edeceğiz.

Bize ulaşın

Sorularınız, geri bildirimleriniz ve proje önerileriniz için sizden haber almaya her zaman hazırız. Lütfen iletişim formunu doldurun ve en fazla 48 saat içinde yanıt vermek için elimizden geleni yapacağız.