Epistemik Açıklık ve Felsefi Merak
Felsefi düşünme yalnızca kavramları analiz etmek ya da mantıksal tutarlılık aramak değildir; aynı zamanda bilmediklerimizle yüzleşme cesareti ve olasılıklara açık kalabilme yetisidir. Lone bu yetiyi “epistemik açıklık” kavramı ile tanımlar. Lone’a göre bu açıklık çocuklarda yetişkinlere kıyasla daha yaygın ve doğal bir biçimde gözlemlenir.
Epistemik açıklığın iki temel boyutu vardır. Bunlardan ilki kendi düşünce ve inançlarına karşı duyulan mütevazılıktır. İkincisi ise alışılmadık ve rahatsız edici ya da imkansız gibi görünen fikirleri dikkate alma cesaretidir. Bu anlamda çocuklar çoğu zaman “bilmemenin yükünü” hissetmeden düşünebilirler. Yetişkinlerin aksine fikirlerinin yanlışlanmasından utanmazlar ve “saçma” düşünceler üretmekten korkmazlar. Hatta tam da bu sebeple felsefeyi mümkün olan en yaratıcı halde yapabilirler.
Lone’un örneklediği bir sınıf tartışmasında çocuklar Dr. Seuss’un The Lorax adlı hikayesinden yola çıkarak “tamamen yeni bir fikir yaratmak mümkün mü?” sorusunu tartışırlar. Bu tartışma, kısa sürede hayal gücü, gerçeklik ve düşüncenin doğasına dair bir felsefi sorgulamaya dönüşür. Öğrencilerden biri çocukların daha fazla hayal gücüne sahip olduğunu söyler. Bunun sebebi dünyayı henüz tam olarak bilmedikleri için daha özgürce düşünebilmeleridir. Bu ifade epistemik açıklığın çocuklarda neden daha belirgin olduğunu da özetler.
Hayal gücüyle düşünmenin felsefi boyutunu açan bir diğer kavram ise “oyun” kavramıdır. Lone ve Gopnik’in aktardıklarına göre çocuklar oyun oynarken yalnızca eğlenmez; farklı kimlikleri dener, nesneleri dönüştürür, hikayeler yaratır ve bu süreçte gerçeklikle mümkün olan arasında geçiş yaparlar. Felsefi düşünme de benzer bir esneklik ister. Bu esneklik gerçekliğin mutlak olmadığını fark etmek ve alternatif dünyaları tasavvur edebilmekle ilişkilidir.
Lone, bir başka sınıf örneğinde çocukların “her şeyin yaşama hakkı var mıdır?” sorusu etrafında yürüttükleri tartışmayı aktarır. Öğrenciler bu soruyu yalnızca insanlar ve hayvanlar üzerinden değil böcekler hatta sivrisinekler üzerinden tartışırlar. “Sivrisinekler kendilerini dünyanın en önemli canlıları sanıyor olabilir” diyen bir çocuğun ifadesi bize onların yalnızca empati değil felsefi bakış açısını değiştirebilme yetisini de sahip olduğunu gösterir.
Bu tür tartışmalar felsefenin temel varsayımlarından biri olan “şeyler göründüğü gibi olmayabilir” düşüncesinin çocuklarda ne kadar canlı olduğunu ortaya koyar. Gündelik hayatı, sabit kavramları, alışılmış bakış açılarını esnetebilen bu zihinsel esneklik yetişkinlerde nadiren görülür. Oysa çocuklar, henüz “normal”in kurallarına tam olarak uyum sağlamadıkları için o normların dışında düşünebilme avantajına sahiptir.
Son olarak, Lone’un vurguladığı bir başka unsur da felsefi düşünmenin içerdiği “kırılganlık”tır. Çocuklar düşüncelerini paylaşırken savunmasızdırlar ancak bu savunmasızlık, onları susturmaz; aksine sorgulamaya ve öğrenmeye daha açık hale getirir. Yetişkinlerin küçük düşme kaygısıyla söylemekten çekindiği pek çok şeyi çocuklar özgürce ifade edebilirler. Bu da felsefi diyaloğun en saf ve dürüst biçimini ortaya çıkarır.